fbpx

Süryaniler

Süryaniler

Anadolu’nun en eski medeniyetlerinden biri olan hristiyanligin kadim cemaati Süryaniler… Şimdi Süryanilerin tarihine doğru bir yolculuk yapacağız… Süryaniler, köken olarak Hz. Nuh’un oğlu Sam’a dayanır. Semitik ırka mensup bu topluluğun yerleşim alanları genelde Mezopotamya bölgesiydi ve bu geniş coğrafya üzerinde beş bin yıllık geçmişe sahiptirler.

Süryanilerin ana dili dünyanın en eski dillerinden biri olan Aramice’ye dayanıyor. Kutsal kitapların birçok bölümü bu dille yazılmıştır, kutsal İncil’in Matta bölümü, hristiyanlık tarihinde ilk ayinin Kudüs’te Süryanice yapılması, Hz. İsa’nın öğrencilerinin bu dili kullanması gibi.

Süryaniler Mezopotamya’da kitlesel olarak hristiyanlığı benimseyen ilk toplumudur. Dünyanın ilk üniversitesi olan Harran Üniversitesi’ni Süryani bilginler kurmuştur. Dönemin Yunan filozof ve bilginleri ile Arap bilginleri arasında köprü olan da yine Süryani bilim adamlarıdır. Yakın tarihe geldiğimizde, Güneydoğu’ya ilk matbaayı getirenler yine Süryaniler. Konuyu araştıran arkeologlar bu konunun derinlemesine incelenmesi gerektiğini, çünkü buluntuların dünyayı hayranlığa sürükleyeceği iddiasındadır.

Süryaniler ve Süryani Kültürü

Suriye sınırındaki Antakya kentinde Süryani kültürünün izini sürmeye devam ediyoruz. Burası Hatay adı altında geçmişi çok eskilere giden bir Akdeniz kenti. Antakya Süryani Patrikhanesi yüzyıllar boyunca evrensel patriklik merkezi olarak öne çıkmış. Bu da Arami Süryanilerin, hristiyanlığın önderleri olan İsa’nın elçilerini bağırlarına basmalarından kaynaklanıyor.

Dönemin Antakya’sı, pazar kaygısı ve siyasi sebeplerden dolayı Helenistik kültürü önde tutan fakat bunun yanında Süryani kültürünü de koruyan önemli merkezlerden biriydi. Antakya, hristiyanlık döneminin 6. yüzyılına kadar Patrikliğe ev sahipliği yaptı. Siyasi dayatmalara, Roma’nın kaprislerine, Bizans’ın oyunlarına rağmen Antakya, Süryani Ortodoks Patrikliği’nin yönetim merkezi ve kilise başkenti olmaya devam etti. Doğu’nun kilisesi olan Süryani Kilisesi; iman ülküsü, dogma ve liturji alanında verdiği din-kültür hizmetleriyle hristiyan inanışının sancağını elinde tuttu. Kadim bir kültürün anlayışını ve hristiyanlık öğretilerini bir potada birleştirmiş, kendine özgü yolunu kadim tarihinin renkleriyle bütünlemiş… Diğer pagan toplumları arasındaki hristiyanlık inancının öncüsü olan Süryani Kilisesi, aynı zamanda değişik etnik kökenlerden gelen insanları çatısı altında barındırmayı başaran ilk Hıristiyan kilisesidir.

Tarihlerine daha yakından bakıldığında Süryani bilginlerinin dilbilgisi, hitabet ve şiir gibi filoloji bilimlerinde yoğunlaştıkları görülüyor… Bunun yanında mantık, felsefe, tabiat bilimleri, matematik, astronomi, jeoloji ve tıpla da uğraşıyorlardı.

İnanç temelinde incelediğimizde Süryanilerin Aramilerin içinden doğarak sonrasında ayrıştıklarını görüyoruz. Aramiler, Putperest bir halktı. Bunlardan bazıları havarilerden Şe-mun petrus (St. prierre) ve arkadaşı Thomas’ın telkinleriyle hristiyanlığı kabul ederek putperest ırkdaşlarından ayrıldılar ve Süryani adı altında yeni bir mezhep kurdular. Hristiyanlığı, Suriyeli Havari Şemun petrus ve Havari Thomas’tan öğrendikleri için kendilerini bu müjdeci havarilerin ülkelerinin ismi olan Ruriyan yani Suriye, Suriyeliler şeklinde adlandırdılar. Özellikle kendilerini ırkdaş oldukları putperest Aramilerden ayırmak için bu yeni ismi benimsediler. Çünkü yeni Hristiyanlar, Arami kelimesini putperestlikle özdeş görüyorlardı…

Hristiyan Aramiler, dünyadaki ilk ve en eski hristiyan topluluğu olmalarından dolayı Süryani Kadim yani Eski Süryaniler olarak da adlandırılır. İlk dini merkezleri Antakya’dır. Süryani Kadim Cemaati, hakim-i mutlak, güçlü, kudretli ve yaratıcı olan tek Tanrı’ya inanır. Tanrı’da üç sıfatın bulunduğuna inanırlar ve bu üç sıfatı vahdaniyyete (birliğe) sığdırırlar. Bu sıfatları şöyle özetleyebiliriz:

1- Ata Allah (Baba)
2- Kelam Allah (Oğul)
3- RühAllah

Burada üç Allah değil, bu üçlükten oluşan uluhiyyet, tek kudret ve tek tabiat içindeki tek Allah mefhumuna inanırlar. İbadet şekillerinde yedi farz namazi ve 40 günlük oruçları vardır. Süryaniler, Tanrı’nın ilk insan olan Adem ile Süryanice konuştuğuna ve bu yüzden kendisine Süryanice “Kırmızı çamur” anlamına gelen Adem adının verildiğine inanırlar.

Kadim Süryani halkı sanatı, ilmi ve gelenekleriyle özgün formlara sahip olan desenleri barındırır içinde. Milattan önce başlayan yolculuklarının en önemli durağı Anadolu’dur.

Süryani ismi hristiyanlıktan eskidir ve Asur tabletlerinde izlerine rastlanir. Yani 6 bin yıllık bir geçmişe sahip olduğu düşünülen Süryaniler, günümüzde Asurluların, Keldanilerin, Babillilerin, Sümerlilerin ve Aramilerin devamı olarak görülüyor.

Süryaniler inançları doğrultusunda yürüdüler ve Antakya, Urfa, Mardin civarlarina yerleşip ilk kiliselerini kurdular. Kadim medeniyetlerinin izlerinin motiflerini daima taşıdılar. Anıtlı köyünde yer alan ve Süryanilerin Mor Gabriel Manastırı’ndan sonra 9 asır boyunca Metropolitlik merkezi olarak kullandığı Mor Sobo Katedrali ile Meryem Ana Kilisesi gibi… 2 bin yıllık anıtın üzerine kurulmuş olan Meryem Ana Kilisesi’nin dünyada başka bir örneği yok. Meryem Ana Kilisesi’nde haçın üzerinde İsa’nın ruhunu betimleyen güvercin figürü vardır. Bu bölgede ve dünyadaki kiliselerde bunun benzeri görülmemiştir.

Süryani eserlerinden dokuzu 2021’de UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girmiştir. Bunlar Mardin’de bulunan Mor Sobo Kilisesi, Meryem Ana Kilisesi, Deyrulzafaran Manastırı, Mor Gabriel Manastırı, Mor Abai (Abay) Manastırı, Mor Loozor Manastırı, Mor Yakup Manastırı, Mor Azozo Kilisesi ile Batman’da bulunan Mor Quryaqos (Kuryakos) Kilisesi’dir.

En önemli Süryani merkezlerinden biri olan Mor Gabriel Manastırı M.S 397 yılında inşa edilmiş. Midyat’ın 18 km doğusunda bulunmakta. Bir zamanlar burada geniş bir kütüphane ve binlerce öğrencinin eğitim gördüğü bir teoloji fakültesi varmış. Mor Gabriel Süryanilerce çok önemli bir yapıdır. Güneydoğu’da yaşayan Süryanileri dini açıdan temsil eden metropolitin makamı buradadır. Mor Sobo Kilisesi olarak bilinen katedral döneminde bir bilim merkezi olmuş ve Ortadoğu’dan gelen öğrencilere burada eğitim verilmiş.

Eski Anıtlı köyünün büyük bölümü tamamen toprak altında ve arkeologlar tarafından keşfedilmeyi bekliyor ve tüm bu anlattıklarımız Kadim Süryani tarihinin sadece çok küçük bir bölümü.

Bu yolculuktaki duraklarından biri de Mor Loozor Manastırı. Mardin Midyat ilçesine bağlı Mercimekli köyüne yaklaşık 1 kilometre mesafede, bir tepe üzerinde bulunuyor. Bu Süryani manastırı, yüksek bir sütunun üstüne çıkarak ibadet eden Amudilere ait bir inziva kulesine sahip.

Süryani Sanatı ve Semboller

Telkari sanatı Süryanilerin yüzyıllardır yaşattığı en önemli el işçiliklerinden biridir. Telkarinin sözcük anlamı, tel ile yapılan sanat demektir.

Süryaniler yüzyıllarca evlerinde şarap üretmişlerdir. Daha sonraları bu işi profesyonel olarak da sürdürmüşler ve şarap fabrikaları kurmuşlardır. Günümüzde ticaretten çok misafirlerine ikram etmek için şarap üretimi yapmaktadırlar.

Mardin, Midyat ve diğer yerlerde görülen muhteşem taş işçiliğinin çoğu Süryani ustaların eserleridir.

Süryanilerin dinsel müziklerinin kaynağında da Eski Ahit (Tevrat ve Zebur), Yeni Ahit (İncil) ve Süryani Kilisesi Azizlerinin yazdıkları metinleri görmekteyiz. Süryani Kilisesi makamları hayatın döngüsünü kapsayacak şekilde sıralanır: “Meryem Ana”, “Kutsallar”, “Nedamet-Dönüş” ve “Haç-Atalar-Ölüler” gibi… Bu sıralama kilise teolojisine uygun şekilde sekiz makamdan oluşur. Sekiz sayısı Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi açısından önemli bir sembolizm. Kilise yıllık ritüellerini de bu sekiz makamın karşılık geldiği bir anlatı ve düzen içerisinde gerçekleştiriyor.

Bilindiği gibi sayı sembolizmi içerisinde 7’nin temel bir yeri vardır. Bu sayı, güneş takviminin haftayı, ayı, mevsimi, yılı oluşturan döngüsünün en küçük parçasıdır. Bu sayıdan (yedi) ibaret günler içinde; bir insanın “doğumu”, “büyümesi”, “olgunlaşması” ve “ölümü”, Süryani inanç müziği içerisindeki makamsal anlamlarla resmedilmektedir.

Tanrı’nın görünmeyen lütuflarını, imanlılara görünen vasıtalarla ve sembollerle aktaran gizlerin sayısı da yedidir. Bu rakam, Pisagor’un ses sisteminde bir oktavı oluşturması gibi, Yunan Kilise modları sayısı ile de örtüşmektedir.

Sekiz’e gelince… Süryanilere göre sekiz, yeni hayatı, yeni başlangıcı ve ebedi döngüyü ifade ettiği için 7+1’dir. Dolayısıyla doğum, yaşam ve ölüm gibi insanın yaşamsal evreleri yedi ile ve ölümüyle ebedi istirahate geçeceği dünya sekiz ile betimlenmektedir…

Süryaniler, 7.yy’daki Arap fetihleri sırasında, müslümanlarla işbirliği yaptılar. Antakya, Urfa, Harran, Halep, Rakka, ve Kınnesrin’de (Suriye) bulunan manastırlarda geçici merkezler kurdular.

Bizans ortodokslarının saldırıları yüzünden dönemin patriği daha doğuda bulunan Mardin yakınlarındaki Deyrul Zafaran manastırında yaşamaya başladı. Ondan sonra gelen patrikler de aynı manastırda oturmaya devam edince Mardin, Süryanilerin merkezi haline geldi.

18.yy’da bir grup Süryani, Roma Katolik kilisesine katıldı. Bunlara “Katolik Süryaniler” denir. 1845’te Osmanlı Devleti bu halkı yeni bir kilise olarak tanır. Mardin’de yapılan Patrikhaneye yerleştiler. Bu bina günümüzdeki Mardin Müzesidir.

1293’ten 1932’ye kadar Deyrul Zafaran’da kalan ortodoksların patriklik merkezi baskılar yüzünden Şam’a nakledildi. Yine aynı durumda olan Katolik Süryanilerin patrikhanesi de önce Musul’a sonra Halep’e en son olarak da 1929 yılında Beyrut’a taşındı.

Günümüzde Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail ve Hindistan’da, Türkiye’de ise yoğun olarak Mardin’de yaşamaktalar. Mardin’in çevre illerinde de küçük Süryani toplulukları vardır.

Süryaniler Doğulu ve Batılı diye de ikiye ayrılmışlar. “Doğu Süryanileri” kökenleri “Urfa Kilisesi”ne dayanan ve Asur soyundan gelen Nasturilerdir. “Batı Süryanileri” ise tarihi “Antakya Kilisesi”ne dayanan ve Arami soyundan gelen Süryanilerdir.

Bugünlerde göç nedeniyle, istanbul’da da bir Süryani topluluğu oluştu. Artık Ankara, İzmir gibi tüm büyük kentlerde de Süryaniler yaşamaktalar. Yurt dışındaki en büyük topluluk İsveç’tedir.
Günümüzde, Türkiye’deki Süryani nüfusu 15 bin civarındadır. Bunun yaklaşık 2500’ü Güneydoğu’da, 10000’inin ise İstanbul’da yaşadığı tahmin ediliyor.

Süryanilerin tarih boyunca iç içe yaşadıkları halklarla uyum ve işbirliğii içinde oldukları goörülüyor. Bu senkronizasyon zamanla özgün geometrik motifler taşıyan bir örgüye dönüşüyor.

İşte kadim Süryani medeniyeti de böylesi derin bir kültürü, desenleri, tecrübeleri, sanatı ile kendi içinde harmanlanmış ve milattan önce başlayan bu yolculukları esnasında, ilham verici kadim izler bırakmıştır.

Süryanilerle ve Anadolu’nun kadim halklarıyla anlatılabilecekler elbette bunlarla sınırlı değil. Anadolu ve Mezopotamya topraklarında kadim kültürün izini sürmeye devam edeceğiz. Dolayısıyla henüz sözün başladığı yerdeyiz.